Peygamberimiz'in (sav) döneminden kutsal alıntılar.
Dikkat, bu websitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanmaktayız. Eğer çerezler hakkında bilgi sahibi değil iseniz daha fazla bilgi için buraya tıklayın.
Resulullah (sav)'a bir içecek getirilmişti. Ondan, önce kendisi içti. Sağında bir oğlan, solunda da yaşlılar vardı. Oğlana: "Bardağı şu yaşlılara vermem için bana izin verir misin?" dedi. Oğlan da: "Ey Allah'ın Resulü, Allah'a yemin olsun bana sizden gelecek nasibime başkasını asla tercih edemem!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullah (sav) bardağı onun eline koyduk. (Rezin şunu ilave etti: "Zikri geçen oğlan el-Fadl İbnu Abbas idi.")
Biz Resulullah (sav)'la cum'ayı kılar sonra da kaylule (öğle uykusu) yapardık.
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez." (Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.")
Ben ailem içerisinde sahur yemeği yiyordum. Sonra ben, sabah namazını Resulullah (sav)'la birlikte kılmak için sür'atli yiyordum.
Resulullah (sav) buyurdular ki: "İnsanlar iftarda ta'cile yer verdikleri müddetçe hayır üzere devam ederler."
Resulullah (sav)'a bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resulü," dedi. "Sana nefsimi bağışlamaya geldim." Aleyhissalatu vesselam kadına şöyle bir nazar edip sonra tepeden tırnağa gözden geçirdi, bir de sabit baktı ve sonunda (hiçbirşey söylemeden) başını yere eğdi. Kadın, Resulullah (sav)'ın hakkında hiç bir hükme varmadığını görünce oturdu. Derken bir adam doğrulup: "Ey Allah'ın Resulü! Sizin ona ihtiyacınız yoksa onu bana nikahlayın!"dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Yanında (buna mehir olarak verecek) bir şeyler var mı?" diye sordu. Adam: "Vallahi yok ey Allah'ın Resulü!" deyince: "Ailene git, bir şeyler bulabilecek misin bir bak." dedi. Adam gitti ve az sonra geri geldi: "Hayır, vallahi ey Allah'ın Resulü hiç bir şey bulamadım!" dedi. Resulullah tekrar: "İyi bak, demirden bir yüzük de mi yok!" buyurdu. Adam tekrar gidip yine geri geldi ve: "Hayır! Vallahi ya Resulullah, demirden bir yüzük bile yok! Ancak işte şu izarım var, yarısı onun olsun" dedi. Sehl der ki: "Adamın ridası yoktu" Aleyhissalatu vesselam: "İzarın ne işe yarar? Onu sen giyecek olsan onun üzerinde birşey olmayacak, şayet o giyecek olsa senin üzerinde bir şey kalmayacak!" buyurdular. Bunun üzerine adam oturdu. Epey bir müddet oturduktan sonra, kalktı. Resulullah (sav) onun döndüğünü görünce, geri çağırılmasını söyledi. Adamı çağırdılar. "Kur'an'dan ne biliyorsun (hangi sureler ezberinde?)" diye sordu. Adam: "Şu şu sureleri biliyorum!" diye bildiklerini saydı. Yani sen bunları ezbere okuyor musun?" diye tekrar sordu. Adam: "Evet!" deyince, Resulullah (sav): "Haydi git, ben kadını sana temlik ettim" buyurdu. (Bir rivayette: "Kur'an'dan bildiklerinen öğretmen) mukabilinde onu sana nikahladım" buyurdu)
Biz cuma günü olunca sevindirdik. Çünkü bizim yaşlı bir kadın akrabamız vardı. Pazı kökü bulur, tencereye koyar, üzerine de arpa öğütüp ilavede bulunurdu. Vallahi, bunun içinde ne kuyruk yağı ne de iç yağı olurdu. Cuma namazını kıldık mı, mescidden ayrılır, o ihtiyar kadına selam verip hanesine girerdik. O da mezkur yemeği önümüze koyardı. İşte bu sebeple biz cuma olunca sevinirdik.
Resulullah (sav) Uhud savaşı sırasında yaralanınca, Hz. Fatıma (ra), mübarek yüzlerinden kanı yıkamaya başladılar. Ali de Fatıma (ra)'ya su döküyordu. Fatıma (ra) suyun kanı gittikçe artırdığını görünce bir parça hasır aldı. Onu yakıp iyice kül haline gelince yaraya bastı. Böylece kan da durdu.
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bir şeyde (uğursuzluk) olsaydı, bu atta, kadında, meskende olurdu."
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Vallahi, senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdir."
Allah(c.c.) sizlerden ve cümle İslam aleminde ki bütün kardeşlerimizden razı olsun.